“İkiye bölünen” yerde etkileşim oldukça zor oluyor. İlişkilerde araya örülen duvar, dinlemeyi anlamayı engelliyor. Ne söylendiğinden çok, kimin söylendiği önemseniyor. Bir anlaşılmazlıktır gidiyor. Doğru - yanlış göz göre göre yer değiştirebiliyor.
Bu keskin ayrışma dışında “gri” konuşmalar da az değil. Ekoloji konusunda, işçinin emekçinin sorunlarında ve mücadelesinde kimi konuşma ve değerlendirmelerde bu tehlikeli yaklaşımla karşılaşılıyor.
Bir maden ya da enerji çalışmalarına, girişimlerine halkın karşı koyuşları büyümeye başladı. Buna paralel isteyerek olmasa da “siyaseten” halkın mücadelesine destek olmaya gelmeye başlayanlar da az değil. Ancak bunların bakış açıları, yaptıkları konuşmaların içinde kendini açıktan belli ediyor!
Maden ya da enerji yatırımının kimler tarafından yapıldığı önemliymiş gibi “yabancı şirketler” vurgusu öne çıkarılıyor. “Yerli şirket” olsa ses çıkarmayacaklar. Yaşam alanlarını, doğayı yok eden, suları kirleten “bizimkilerse” sorun yok! “Yabancılar” parayı alıp götürürlermiş, yerli olsa ülkede kalırmış. Soruna para üzerinden bakılınca doğa, yaşam alanları, ekolojik denge; iklim değişikliği, sağlık ikinci sıraya düşüyor. Halk için doğa, yaşam alanları, orman, su birinci sırada olurken kimi siyasilere, kişilere göre ikinci sırada olabiliyor.
Bu konuda Fatsa’da siyanürlü altın işletmeciliğine karşı verilen mücadelede bazılarının açıklamalarında bunu gördük. Hatta bu yıkımı, yalnızca şirketlere yükleyen açıklamaları da duymaya başladık. Yönetenlerin; yasa yapıcıların, devlet kurumlarının hiçbir sorumluluğu yokmuş gibi algı yaratılmak isteniyor. Maden ve enerji yasalarında, yönetmeliklerinde sürekli değişiklik yapılmasının nedeni sorgulanmıyor.
Yerli ve yabancı şirketler maden ve enerji yatırımı adı altında ormanları, dereleri, tarım arazilerini, denizleri yok ediyorlar. Bunlara olanak tanıyanlar da yasa ve yönetmeliklerle iktidardır. Bu nedenle sorunu yalnızca iktidara ya da şirketlere yüklemek doğru olmaz. Kapitalizm gereği işleyiş sürüyor. İktidar yerli ve yabancı sermaye gruplarının önündeki engel olan yasa ve yönetmelikleri değiştirerek ortaklıklarını sürdürmektedir.
Bu işleyiş, emperyalist-kapitalist sistemin gereğidir. Maden ve enerji yatırımlarının nedenlerini sorgulayarak kapitalizme tavır almadıkça söylenenler, verilen mücadeleler yeterli olmaz. Yeniden vurgulamak gerekirse, doğaya, yaşam alanlarına, suya yönelik saldırıda yerli, yabancı ayrımı yapılamaz.
Buna bir örnek vereyim: Gölköy Alayurt Mahallesi’nin yaylasında taş ocağı açılmak istendi. Şirket sahibi bitişik mahalle olan Aydoğan’dandı. Halk, komşumuz demedi ve taş ocağını hukuksal ve fiili mücadelesiyle engelledi. Yaylaya, su kaynağına sahip çıkmak birinci sorumluluk olduğu için şirket yerli de olsa halk, doğrusunu yaptı ve yapıyor.