Günlerden birgün, mutlu çocukların ülkesinde, her günden daha eğlenceli bir güneş yükselmekteydi. Masmavi denizin bembeyaz kumsalına deniz kabukları ve çakıl taşları seriliydi...
***
Evden çıkıp koşarak kumsala geldiler. Sabah güneşinin deniz üzerindeki pırıltıları gözlerini alıyordu. Denizin ıslattığı çizgide iyice yumuşamış kuma ayakları batıyordu. Bazen dizlerine kadar denize giriyor, yassı yuvarlak taşları topluyorlardı.
BİR, İKİ, ÜÇ taş derken, kucaklar taşlarla dolmuştu. Birazdan esas oyun başlayacaktı.
Ağabeyi onlardan önce gelmiş, küçük bir kulübenin gölgesinde, topladığı deniz kabuklarını biraraya getiriyordu. Terastaki güvercinlerine kabuklardan yemlik yapacaktı. Çocukların seslerini duyabiliyordu. Öğlen olmadan eve dönecekler, evde yemeklerini yiyip, öğleden sonra anneleri ve kız kardeşleri ile birlikte tekrar buraya geleceklerdi. Babaları balıkçıydı. Güneşten önce balığa çıkmışlardı. Onlar da öğlen yemeğine kadar denizin bereketi ile dolu kovalarla eve dönmüş olacaklardı. Hava dışarda durulamayacak kadar yakıcı oluyordu bu aylarda. Güvercinler çatıların altına sinmiş, akşamı bekliyorlardı.
BİR sekti, İKİ sekti, en sonuncusu ÜÇ...
Taşların suyun üzerinde zıplaması kadar mutluluk verecek birşey yoktu bugün onlar için.
Kulübenin yanından, denize doğru baktı. Ne olduğunu görebilmek için gözlerini kısarak, elini alnına terek gibi koydu. Güneşin parıltıları arasından zar zor seçilebilen bir gölge, kulakları yırtan gürültüsüyle kendilerine doğru yaklaşıyordu. Gözleri bir taraftan da diğerlerini arıyordu. Kardeşi ve arkadaşları oyuna dalmış, biraz uzaklaşmışlardı.
Uçağın pilotu karaya yaklaşırken, komutana sahilde çocukların olduğunu söyledi. Aldığı emir çok netti; “ BÜTÜN TERÖRİSTLERİ VUR!”. Bu cevabı beklemiyordu genç hava teğmen.
Tekrar çağrı yaptı; “ AMA BUNLAR DAHA ÇOCUK, TERÖRİST DEĞİL...” Titreyen eliyle düğmeye basmak için saymaya başladı;
“Bir, İki... Üç”
Bombalar küçük kulübeyi vuruyordu. Diğer çocuklar içerlere doğru kaçıştılar. Uçak geçtikten sonra geri döndüler. Yıkıntıların arasında ağabeylerini bulmak istiyorlardı. Arkadan gelen uçak bu sefer onları hedef almıştı. Hüseyin, Muhammed, Motasem ve ağabeyleri, kumsalda oynarken, bombaların altında kaldılar.
***
Akdeniz karardı, güneş söndü ve gökyüzünü koyu bir duman bürüdü.
O günden sonra bu mutlu çocukların ülkesinde bir daha kimse denize doğru neşeyle koşamadı.
Ufuktan gelecek barışı ümitle beklemeye başladılar, kumsalda kalanlarla birlikte;
BİR deniz kabuğu, İKİ küçük ayak izi ve ÜÇ gri güvercin...
***
17 Temmuz 2014 ve takip eden günlerde Gazzede hayatını kaybeden bütün BÜYÜK DOĞU çocuklarına...
23 Eylül 2014 günü ORDU HAYAT gazetesinde yayımlanan bu köşe yazımızdır…
Bugün namlular Gazzeli çocuklara dönerken tekrar yayınlanmaktadır…
Yorum yazarak Ordu Hayat Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Ordu Hayat hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Ordu Hayat editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Ordu Hayat değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Ordu Hayat Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Ordu Hayat hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Ordu Hayat editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Ordu Hayat değil haberi geçen ajanstır.