Vatan Sevgisi ve Ezo Gelin

 

Ezo Gelin’in hayattaki tek evladı 71 yaşındaki Celile Bozgeyik annesinin mezarının başında…Beraberinde, 6’sı kız 9 çocuğu, damatları ve torunlarıyla birlikte Suriye’deki iç savaştan kaçarak Ağustos 2013’te Türkiye’ye sığınan Celile Bozgeyik, “Biz Türk’üz, Suriye’de bile Türkçe konuşuyoruz” diyerek Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçirilme isteğini dile getirmiştir. (Hürriyet Gazetesi, 22 Ağustos 2013)

. . . . . . . . . .

Türk kültür ve edebiyat tarihimizde “vatan”, “vatan sevgisi” kavramlarının geçtiği her yerde hemen Namık Kemal’i hatırlarız.[1] Onun “Vatan Şairi” olarak anılması, “Vatan Yahut Silistre” piyesinin 1873’te, Gedikpaşa Tiyatrosu’nda oynatılmasıyla başlar.[2] Oyunun dört perdesi, 1854 Osmanlı-Rus Savaşı’nda (Kırım Harbi) Ruslara karşı Silistre Türk kalesinin savunulmasında bir menkıbeyi işler. Piyes, vatan aşkıyla yanıp tutuşan cümlelerle ve vatanlarını sevmeleri ve onu düşmana karşı korumaları için izleyenlere heyecan verici çağrılarla doludur.[3]

Namık Kemal “vatan”ı şöyle tanımlıyor:

“Bebek beşiğini, çocuklar oyun alanını, evlat atasını hangi duygularla severse, insan da vatanını aynı duygularla sever… İnsan vatanını sever; çünkü Allah’ın en yüce lütfu olan hayat, vatanın havasını solumakla başlar. İnsan vatanını sever, çünkü onun maddi varlığı vatanının bir parçasıdır. Vatan fikri; millet, hürriyet, kardeşlik, ecdada hürmet, aileye sevgi gibi birçok yüce duygunun bir araya gelmesiyle vücut bulmuş, mukaddes bir düşüncedir.”[4]

Bu güzel tanımdan sonra, Atatürk’ün “vatan” hakkında söylediklerinden bir örnek verelim: Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak için samsun’a çıktığının ikinci günü, 20 Mayıs 1919’da sahilden 5-6 km. geride yer alan Badırlı (şimdiki adı Ataköy) Köyü’ne gelir. Burada, M.Kemal Paşa’yı karşılayan köy ileri gelenlerinin, “Paşam, Rum çeteler köyümüzü yakacaklar. Görüyorsunuz, karşı köyü yaktılar. Bize 8-10 jandarma verseniz köyümüzü koruyabiliriz” şeklindeki sözleri üzerine M. Kemal Paşa’nın gözleri alevlenir ve şöyle der:

“Mesele, köyleri değil, vatanı koruma meselesidir. Anam var demeyeceksin, karım var demeyeceksin, çocuğum var demeyeceksin vatanın imdadına koşacaksın. Çünkü vatan elden giderse, bunların hepsini kaybedersin.”

Badırlı köylüleri, bu konuşma sonrasını şöyle anlatıyor:

“O günden sonra bize bir güç geldi. Korkuyu yendik, devriyeler kurduk, köyümüzü koruduk. Rum eşkıyaya köyümüze ayak bastırmadık.”[5]

Vatan borcunu ödemek üzere Asker Ocağı’na gelen Mehmetçiklere yürüyüş kolunda; “her şey vatan için!”, “vatan sana canım feda!” haykırışlarıyla tempo tuttururuz. Marşlarımızda; “vatan bizim canımız, feda olsun canımız” deriz. Bir milletin vatanında hür ve özgür yaşaması, o vatanı canı gibi sevmesine bağlıdır. Mithat Cemal (Kuntay) bu konuda yerden göğe kadar haklıdır: “Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır!”[6]

Vatanla ilgili olarak giriş niteliğindeki bu sözlerden sonra, bize vatanın değerini, vatan hasretinin ne olduğunu kahredici bir hayat hikâyesi çerçevesinde hatırlatarak belleklerimize kazıyan Ezo Gelin’den söz edelim. Ezo Gelin; Gaziantep ili, Oğuzeli ilçesi, Dokuzyol (Uruş) Köyü’nde doğmuştur. Asıl adı “Zöhre” olup, çocukluğundan itibaren Ezo olarak anılmıştır. Babası Emir Dede, Beydilli boyunun Bozgeyikli oymağındandır.[7] 24 Oğuz boyundan biri olan “Beydilli”; Oğuzların Bozoklar kolundan, Yıldızhan’ın 3. Oğlunun temsil ettiği boydur. Gaziantep’in Nizip, Oğuzeli ve Kilis’in bazı köylerini de sınırları içerisine alan bölgeye Barak Obası denilmektedir.

Güzelliği ile dillere destan olan Ezo Gelin’in kaderi, güzelliğinin aksine bir çizgi takip edecektir. Ezo Gelin, aynı köyden Şido Hanifi olarak tanınan Hanifi (Açıkgöz) ile 1935 yılında, 21 yaşındayken evlenir. Bu evlilik, yörenin örf ve adetinde “berdel” (kız takası) olarak bilinen ve bir adı da “değişik” olan usulle yapılır. Yani; Şido Hanifi de kendi kız kardeşini Ezo Gelin’in ağabeyi Zeynel’e verir. Ezo Gelin, Şido Hanifi ile çok mutlu bir hayat sürerken, ağabeyi Zeynel eşiyle geçinemez ve boşanır. Berdel evliliği iki ayaklı makas gibidir. Ayağın biri sekteye uğrarsa, töre gereği diğeri de kırılacaktır. Tam 17 aylık evliyken, bu adet doğrultusunda Ezo Gelin de eşinden ayrılmak zorunda kalır. Bu süre içerisinde çocukları olmamıştır.[8]

Bu boşanma olayı Ezo Gelin’i oldukça üzecektir. Güzelliği dilden dile dolaştığı için çevre köylerden sırf onu görmek için gelenler olur. Ezo gelin bunlardan oldukça rahatsızdır. Birçok kişi kendisiyle evlenmek ister, ancak o bu teklifleri geri çevirir. Tam altı yıl baba ocağında dul olarak yaşadıktan sonra, çevresinin baskısıyla Suriye’de bulunan teyze oğlu Abuzer Memey ile evlenmeye razı olur. Abuzer oldukça fakirdir, düğün yapılmadan Ezo Gelin alınacaktır. Ezo Gelin Türkiye’den Suriye’ye giderken tüm çeyizini, eşya ve servetini bir çuvala koymuştur. Evet, Ezo Gelin sırtında bir çuvalla Suriye sınırını geçer. Bu çuvalda ne var dersiniz? İnanın, bu satırları yazarken burnum tıkanıyor, gözlerim yaşarıyor. Ezo Gelin’in omzundaki çuvalda, köy meydanından doldurduğu vatan toprağı vardır. Bu vatan toprağını, “vatan aklına geldiğinde hasret gidermek için koklamak, ecel geldiğinde ise mezarına döktürmek üzere” götürür.[9]

Halep’in Bozhöyük Köyü’ne gelin giden Ezo, önceki mutluluğu bulamaz. İkinci eşinden Celile adını verdikleri bir kızı olur.[10] Ezo Gelin 1950’lerin başlarına kadar zaman zaman Türkiye’ye gidip gelir. Vatanıyla, akraba ve arkadaşlarıyla hasret giderir. Her gelişinde bir çuval dibinde bir miktar “vatan toprağı” götürmeyi de ihmal etmez. Ne var ki, sınır boylarına döşenen mayınlar Ezo Gelin’in adeta Türkiye ile bağını koparır. Vatan hasretine bir de yokluk ve yoksulluk eklenince, Ezo Gelin’i o yılların amansız hastalığı olan verem adeta eritir ve 18 Mart 1956’da –henüz 50’sini göremeden 47 yaşında – bu dünyadan koparır. Mezar taşına, “Bahtı kara Ezo Gelin burada yatıyor; Türkiye’ye doymadan gurbet ellerde veremden öldü” diye yazılmasını vasiyet etmesine rağmen mezar taşına şunlar yazılmıştır:

Ezo Gelin’in 1999’da Türkiye’ye getirilen mezarı ve kitabesi

Fatiha

Emir Dede kızı Ezo Gelin

Doğumu: Türkiye’nin Gaziantep Vilayeti’nin Oğuzeli Kazası’nın Uruş Köyü, 1909.

Ölümü: Suriye’nin Halep Vilayeti’nin Caraplus Kazası’nın Lüle Köyü, 18 Mart 1956.[11] 

Ezo Gelin’in cenazesi, vasiyeti doğrultusunda Bozhöyük’ün Türkiye’ye bakan yüksek bir yamacına gömülür. Sağlığında hasret kaldığı ülkesini tam 45 yıl bu tepeden seyreder.[12] Ezo Gelin’in vatan hasretini biraz olsun dindirmek amacıyla Suriye’deki mezarı Türk yetkililerin girişimiyle 23 Eylül 1999 tarihinde doğup büyüdüğü Dokuzyol (Uruş) Köyü’ne getirilir ve törenle defnedilir. Ezo Gelin artık vatanına kavuşmuştur. Köye, “Ezo Gelin Barak Kültür Merkezi” adıyla bir de külliye yapılarak hizmete açılmıştır.[13] 

Ezo Gelin’in gerek Türkiye’de gerekse Suriye’de geçirdiği çetin ve hüzünlü hayatı, ölümünden sonra halk arasında değişik anlatılara konu edilmiştir. Ezo Gelin’in efsanevi hayatı hakkında türküler yakılmış, hayatının bazı kesimleri muhtelif gösterim sanatlarında işlenmiştir. Dönemin ünlü sanatçılarından başlayarak günümüze kadar birçok sanatçı Ezo Gelin ismiyle yakılan türküleri hem mahalli ölçekte, hem yurt genelinde seslendirmişlerdir. Ezo Gelin adına yakılan türkülerden kaynaklanan efsanevi hayat hikâyesi önce tiyatro, sonra sinema, en sonra da televizyonda işlenmiştir.

 

Not: Ezo Gelin adıyla çekilen çok sayıdaki filmden birinin afişi... Yönetmeni Orhan Elmas, yapımcısının Memduh Ün olduğu bu film 1868 yılında çekilmiştir. 

Ezo Gelin, güzelliğiyle dillere destan bir Türkmen kızıdır. Hayatı; acı, üzüntü ve hasretin tetiklediği bir hastalıkla son bulmuş ve genç yaşta dünyadan göçüp gitmiştir. Ancak ondan geriye, adını ölümsüz kılacak bazı yadigarlar kalmıştır. Bu yadigarların başında onun ardından yakılan türküler, hayatının konu edildiği filmler ve oyunlar ile Ezo Gelin adını taşıyan çorba gelmektedir.[14] Ezo Gelin Çorbası, onun Halep hastanesinde yatarken, yakınlara tarifi üzerine yaptırdığı çorba olduğu söylenir.[15]

Ezo Gelin adına Gaziantep, Urfa ve Malatyalı ozanlar tarafından 15 kadar türkü yazılıp, bestelenmiştir.[16] Bunlara bir örnek olarak, Gaziantepli halk Ozanı Cemil Cahit Güzelbey’in güftesi aşağıya alınmıştır.

Ezo gelin benim olsan vermem seni feleğe

Güzel yosmam başın için salma beni dileğe

Anası huridir de kendi benzer de meleğe

Nenneyle ah bahtı karam nenneyle

Çık Suriye dağlarına bizim ele eleyle

Gel bahtı karam gel, sıladan ayrı yazılım gel.

Ezo Gelin çık Suriye dağlarının başına

Güneş vursun da kemerinin kaşına kaşına

Bizi kınayanın bu ayrılık gelsin başına başına

Nenneyle ah bahtı karam nenneyle

Çık Suriye dağlarına bizim ele eleyle

Gel bahtı karam gel, sıladan ayrı yazılım gel.[17]

Ezo Gelin’in doğup büyüdüğü köyüne, hasret kaldığı vatan toprağına taşınan mezarının başında, onun hayat öyküsünü anlatan büyükçe bir kitabe vardır. “Vatan Sevgisi İmandandır. Bütün aşkların amacı aşkı hakikiye ulaşmaktır” sözüyle başlayan kitabe, 30 satır halinde devam eder. Bunları düz yazı olarak yazalım: “EZO GELİN, Zöhre Bozgeyik. Ezo Gelin adıyla meşhur Zöhre Bozgeyik, 1909 yılında Oğuzeli İlçesi, Uruş (Dokuzyol) Köyü’nde doğmuştur. 1930 yılında değişik usulüyle Şido Hanefi (Açıkgöz) ile evlenen Ezo Gelin’in bu evliliği çeşitli nedenlerle fazla uzun sürmez. 1,5 yıl sonra Şido Hanefi’den ayrılan Ezo gelin, 6 yıl dul kaldıktan sonra1936 yılında Suriye’nin Kozbaşi Köyü’nde yaşayan teyzesinin oğlu Abuzer Memey ile evlenir. Bu evlilikten 3 çocuğu olan Ezo Gelin’in sadece kızı Celile yaşamaktadır.

 

Ezo Gelin’i ziyaret edenler

1956 yılında vatan hasretiyle verem olan Ezo Gelin, vefat edince, imkan olursa Türkiye’yi gören Bozhöyük tepesine gömülmeyi vasiyet eder ve gömülür. 1997 yılında Oğuzeli Kaymakamı Cemal Hüsnü Kansız, Gaziantep valisi Muammer Güler’in talimatıyla, yine Dokuzyol Köyü’nden olan Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın teşvikleriyle, mezarın nakli için Suriye makamlarına defalarca hudut makamı olarak başvurur. İki yıl süren çalışma ve temaslar sonucu, Ezo Gelin’in naşı Oğuzeli Kaymakamı Cemal Hüsnü Kansız başkanlığında bir heyet tarafından 23 Eylül 1999 tarihinde Dokuzyol’a getirildi. Vatan sevgisinin, kardeşliğin, misafirperverliğin, Türk kültürünün temsilcisi Ezo Gelin’in mezarı1999’da yeniden düzenlendi. Allah rahmet etsin.”

Bizlere, vatan sevgisini, vatan hasretinin ne olduğunu ruhumuzda derin izler bırakarak yeniden hatırlatan Ezo Gelin’i saygı ve rahmetle anıyoruz. Ruhu şad olsun!

Not: Bu makale Devlet Dergisi’nin Sayı:476, Mart-Nisan 2018 tarihli nüshasında yayımlanmıştır.


[1] İsmail Acar; “Namık Kemal ve Kültürümüzde Vatan Kavramı” www.gencbayrak.com.tr/namik-kemal
[2] Ahmet Kabaklı; Türk Edebiyatı, I. Cilt, Türk Edebiyat Vakfı Yayınları, 1. Cilt, İst. 1997, s.68.
[3] Bernard Lewis; Modern Türkiye’nin Doğuşu, Çev.:Prof.Dr. Metin Kıratlı, TTK Yayınları, 2. Baskı, Ank. 1984, s.157.
[4] Ahmet Sevgi; “Edebiyatımızda Vatan ve Namık Kemal’in Vatan Sevgisi”, Yeniçağ Gazetesi, 6 Aralık 2008, Cumartesi.
[5] Özen Topçu; Atatürk ve Samsun, Samsun Fuar Birliği Yayını, Erol Ofset, Samsun 2005, s.86.
[6] Remzi Oğuz Arık; Coğrafyadan Vatana, Devlet Kitapları, ME Basımevi, İst. 1969, s.18.
[7] Metin Özarslan: “Gerçekten Efsaneye Bir Hayat: Ezo Gelin”; Milli Folklor Dergisi, Yıl:25, sayı:95, Ank. 2002, s.162.
[8] Gaziantep İl Yıllığı 2002, s.156, 157.
[9] Yaşar Duru; “Barak Kültürü ve Ezo Gelin Öyküsü”, GAP Çerçevesinde Halk Kültürü Sempozyumu Bildirileri (12-13 Ekim 2001, Gaziantep), Kültür bakanlığı halk Kültürünü Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Yayınları, Ank. 2002, s.59. Hasan Mahir; “Ezo Gelin: Bir Hüzün Hikayesi”, www.geziantep.com/ezo-gelin-bir-huzun-hikayesi.
[10] Gaziantep İl Yıllığı 2002, s.157.
[11] Duru; a.g.e., s.60.
[12] https://www.kulturportali,gov.tr/türkiye/gaziantep/kulturatlasi/ezo-gelin-hikayesi
[13] Özarslan; a.g.m., s.163. Gaziantep İl Yıllığı 2002, s.157.
[14] Özarslan; a.g.m., s.162. 
[15] https://www.youtube.com
[16] https://www.turkuler.com/sozler/turku_ezo_gelin.html.
[17] https://www.turkudostlari.net/soz.asp?Turku=1357.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Özen Topçu - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Ordu Hayat Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Ordu Hayat hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Ordu Hayat editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Ordu Hayat değil haberi geçen ajanstır.